Her yıl geleneksel olarak bir Üniversitede düzenlenmekte olan “Atatürkçü Düşünce Kulüpleri Ulusal Çalıştayı” bu yıl Üniversitemiz Atatürkçü Düşünce Kulübü üyesi öğrencilerimiz tarafından Üniversitemiz Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleştiriliyor.
Çalıştayın açılış konuşmaları sonrasında, Atatürkçü Düşünce Kulübü Akademik Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Celal Pekdoğan, Üniversitemiz Atatürk Kültür Merkezi’nde “Atatürkçü Düşünce Sistemi ve Ulusal Egemenlik” konulu konferans verdi. “Egemenliğin köken olarak, en eski Türk metinlerinde “idi / ede” olarak geçen ve memleketin sahibi anlamına gelen bir sözcüğün karşılığı olup, egemenlik yerine kullanılmaktadır” diyen Pekdoğan, “Batıda ise egemenlik kavramının karşılığı olarak kullanılan ve en üstün güç anlamına gelen “souveraineté” Latince kökenli bir sözcük olup, esas olarak, 16. yüzyılda, federal sistemin yıkılması üzerine yaşanmaya başlanan merkezileşme sürecine paralel olarak ortaya çıkmıştır” diye konuştu.
Pekdoğan, “Genel anlamda egemenlik, başkalarına emir ve direktifler vermek suretiyle sözünü geçiren ve böylece onlara karşı üstünlük kazanan demektir. Devletin siyasi unsurunu oluşturan ve kamu gücü diye de isimlendirilen egemenlik kavramı hukuk açısından ise, bir tüzel kişilik olarak devletin sınırsız ve koşulsuz bir bağımsızlığa sahip olması, diğer devletlerle hukuken eşit statüde bulunması, ulusal sınırlar içerisinde kendisine rakip olabilecek başka bir gücün bulunmaması anlamına gelir. Başka bir ifadeyle hukuki egemenlik, üstün hukuki otoriteye boyun eğmeyi talep etmeye dair karşı konulamaz bir hakkı ifade ederken, bunun tam zıddı olarak siyasi egemenlik, cebir gücü tekeliyle teminat altında bulundurulan sınırsız siyasi iktidarı, yani itaati emretme gücünü anlatır. Buna göre devlet egemenliğini, emrinde ve tekelinde bulunan polis, jandarma, ordu ve benzeri zorlayıcı silahlı güçler yardımıyla kullanır. Silahlı güçler üzerinde sahip olduğu tekel, devlete en azından pozitif hukuk düzeyinde hukuk yaratma yetkisini de verir. Bu bağlamda hukuk, egemen olanın iradesinin bir sonucudur. Egemenliğin siyasi temeli başlangıçta ilahi bir kudrete bağlanıyor iken (doğa üstü ilahi hukuk kuramı), sonraları ve özellikle XVIII. Yüzyılda demokrasi fikrinin özlenen anlamda gelişmesiyle beraber, egemenliğin halkta olması, yani ulusal egemenlik anlayışı genel kabul görmeye başlamıştır” ifadesinde bulundu.
Modern devleti tanımlayan bir kavram olan egemenlik iki önemli unsurdan oluşmaktadır diyen Pekdoğan, bunların “İç egemenlik” ve “dış egemenlik” olduğunu söyledi.
Pekdoğan, “Bağımsızlık anlamına gelen iç egemenlik, devletin kendi ülkesi sınırları dahilinde bütün sosyal ve siyasi gruplara karşı münhasıran (ortak kabul etmeden) kullandığı en üstün kuvvetken, dış egemenlik, uluslararası ilişkilerde bir devletin diğer devletler karşısında bağımsız, kararlarında serbest ve eşit olması anlamına gelmektedir. Devletin iç egemenliği, doğrudan doğruya devletin devlet olmasından doğan asli bir yetki olması dolayısıyla ülke sınırları içerisindeki başkaca hiçbir egemenliğin kullanım biçimiyle ile eşit konumda bulunamaz ve devlet bu özellikli konumu gereği iç sınırlar dahilinde en yüksek emir ve kumanda yetkisine sahiptir. Ancak, çağdaş (liberal) hukuk devleti anlayışı ve hukukun üstünlüğü ilkesi gereği, devletin iç egemenliği, bireylerin temel hak ve özgürlükleri ile kısıtlandığından, iç egemenlik yetkisinin mutlak ve sınırsız olduğu iddia edilemez” şeklinde konuştu.
“Devletin dış egemenliği ise devletlerarası ilişkilerde bütün devletlerin hukuk karşısında eşit sayılmasını, bir devletin başka devletlere bağlı olmamasını ve uluslararası ilişkiler açısından diğer devletler karşısında ikinci derecede sayılmamasını ifade eder” diyen Pekdoğan, “Bir devlet, devletin bağımsızlığı ilkesi gereği, diğer devletlerce ancak kendi hür iradesi dâhilinde bağlandırılabilir. Devletin dış egemenliği de sınırsız ve mutlak bir nitelik taşımaz. Dış egemenlikten doğan yetkilerin sınırı, varlığını ve etkisini giderek daha çok hissettiren uluslararası hukuktur. Ancak uluslararası hukukun büyük devletler lehine politize edilmesi, bu sınırlandırmayı her zaman mümkün kılmamaktadır” diye konuştu.