Gaziantep Üniversitesi Türkçe Topluluğu tarafından, Üniversitemiz Fen – Edebiyat Fakültesi Ömer Asım Aksoy Konferans Salonu’nda, “Gelenek ve Cumhuriyet” konulu panel düzenlendi. Panele; Türkçe Topluluğu üyeleri İshak Saka, Derya Olgaç, Esma Kıraç, Enes Şimşek ve Burak Kurt konuşmacı olarak katıldı.
Halk edebiyatı manzumları konusunda bilgi veren Derya Olgaç, “Halk şiiri uçsuz bucaksız bir denize benzer. Bu denize dalıp bir avuç kum tanesi çıkararak, bunu el emeğiyle işleyebilmektedir. Günümüz şairlerinin hemen hemen hepsi halk şiirinden etkilenmiştir. Çünkü şairler halktan çıkar, büyüklerinden dinlediği masallarla, ninnilerle, manilerle büyür. Aşk, edebiyatta hem söylem, hem kavram olarak önemli bir yer tutar. Aşk türlü türlüdür. Semainin aşkı, koçaklamanın aşkı, varsağının aşkı, koşmanın aşkı. Tüm bunlarla beraber, bu aşklarla yazılmıştır edebiyat. Sevgiliye ithaf edilen göz ve söz oyunları aslında şairin sanatını kuvvetlendirirken, aynı zamanda şaire güçlü söz söyleme ve teşbihi yerinde uygulayabilme şansı verecektir” şeklinde konuştu.
Divan edebiyatı ve geleneğine değinen İshak Saka, “İtirafların, diz çöküşlerin, masum sevdaların ve ilahi duyguların edebiyatıdır divan edebiyatı. Belki yüzlerce kez tekrarın ama yine de vuslat hasreti çekmenin edebiyatıdır. Divan şiirinin teşrifatınca aşk, şair için dışında kalınamaz, mutlaka benimsenmesi ve terennüm edilmesi mecburî bir duygudur. Şairin aşk duygusunu şiire mihver yapması, kendini muhakkak âşık pozisyonunda görmesi bu edebiyatın uyulması şart olan adabındandır. Divan şairliğinin yolu, en başta âşıklık rol ve hüviyetini kabullenişten geçmektedir. Divan edebiyatı geleneğimizden ve hayatımızdan kopuk bir edebiyat değildir. O bizimle işlenmiş, bizimle yoğrulmuş ve suyunu bizden almıştır” ifadesinde bulundu.
Yeni Türk şiirinde gelenekten yararlanma ve metinler arasılığı hakkında bilgi veren Esma Kıraç, “Türk şiiri dünya edebiyatının ana damarlarından biridir. Türkçemizin bu nadide çiçeği zarif duruşunu sergilemeye ve milletimizin ufkunu güzelleştirmeye devam ediyor. Türk şiiri, salt sezgiye ve duyarlılığa dayalı bir şiir değil, aynı zamanda sağlam bir kültür ve medeniyet birikimine dayanıyor. Bu birikimler bakımdan Türk şiiri, derin ve etraflı incelemeleri hak eden bir değere sahip. Türk toplumu, modern Batı medeniyet dairesine girdikten sonra da geleneksel damarlarıyla olan bağlarını koparmadı. Türk- İslam kültürüyle, medeniyetiyle ve edebiyatıyla olan bağlarını hep diri tuttu. Gelenek ifadesi şiir için kullanıldığında, ilk olarak divan şiirini çağrıştırmaktadır” diye konuştu.
Modern Türk şiirinde “Semender” ve “Anka” motifine değinen Enes Şimşek, “Semender, doğu mitolojisinde ortaya çıkan, ateş içinde yaşayıp ateşi söndürücü bir madde salgıladığından dolayı yanmayan, ismi var cismi yok; yani kuruntudan ibaret bir hayvandır. Bu hayvanın derisinden ya da tüyünden mendil ve takke gibi eşyalar, elbiseler yapılır. Bu elbiseler kirlenince ateşe atılarak temizlenir ve tüyünden yapılan elbiseler sıcak günlerde bu elbiseyi giyen kişileri serin tutar. Semender, denizatı, kurbağa, kertenkele, koyun, fare gibi hayvanlara benzetilir. Ateşten çıkınca öldüğüne inanılır. Klasik Türk şiirinde ‘semender motifi’, genellikle aşığın gönlünün sevgilisine duyduğu aşk ateşine karşı dayanıklılığını ifade etmek ya da aşk ateşi içinde kendi durumunu semenderle özdeşleştirmek için kullanılır. Anka kuşu gerçekte var olmayan mitolojik bir kuştur ve yine gerçekte olmayan Kaf dağında yaşar. Eski Türk şiirinde Anka daha çok, dünyadan elini eteğini çekip Kaf dağına çekilmiş ve orada yaşadığı için elindekiyle yetinmeyi bilen, gönlü tok bir şekilde tasvir edilmiştir” şeklinde konuştu.