Gaziantep Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi tarafından Hemşirelik Haftası kapsamında düzenlenen ‘Savaş, Göç ve Sağlık’ konulu sempozyumda konuşan Gazeteci – Yazar Mehtap Yılmaz, Gaziantep’in Suriye’den göç eden yaklaşık 350 bin göçmene kapısını, yüreğini açtığını belirterek, “Dünya Barış Ödülü Gaziantep’e verilmelidir” dedi.
Şahinbey Hastanesi Oditoryumu’nda düzenlenen ve Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Savaş Gürsoy, Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Murat Taner Gülşen’in yanı sıra, akademisyenler ve hemşirelerle hemşire adaylarının katıldığı sempozyumun açılış konuşmasını yapan Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekan Vekili Doç. Dr. Zeynep Güngörmüş, Hemşirelik Haftası kapsamında bu yıl Gaziantep’i de yakından ilgilendiren Savaş Göç ve Sağlık temasını işlediklerini belirterek, “Suriye’de yaşanan savaş nedeniyle yüzbinlerce insan canından, yerinden, yuvasından oldu. Savaştan kaçan insanların önemli bölümü en yakın yer olan ülkemize sığındılar. Dalga dalga gelen sığınmacılar artık ülkemiz nüfusunun yüzde üçünü oluşturuyor. Yaşamları alt-üst olan tüm varlıklarını geride bırakan, göç yolculuğunda kötü muamelelere maruz kalan, kayıplar veren bu insanların sağlığından ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinden söz edilebilir mi?” dedi.
HASTANIZA ŞEFKETİNİZLE YAKLAŞIN
Konuşmasında Gaziantep Üniversitesi’nin yaklaşık bin 900 Suriyeli gence kapılarını açarak, Gaziantep gibi güzel bir ensarlık örneği verdiğini belirten Rektör Prof. Dr. Ali Gür ise, hemşirelere seslenirken “Yakın zamanlarda birçok şehir hastanesi açılıyor. Buraya da açılacak. Dünyayı kıskandıracak teknolojilerle donatılmış bu binaların arasında sizin sıcak bakışlarınız şefkatli gönlünüz kuru binaların hiçbir anlamı yok. Yaptığınız görevimizin farkındayız. Sıkıntımızı anlamasalar da yaptığımız işin idrakine varamayanlar sizi anlamayıp şiddete de dönüştürebilirler. Maharetli elleriniz olmazsa bu binalar neye yarar? Siz varsanız o binalar değerli olacak” dedi. Türkiye’nin 3 milyon 500 bin Suriyeliye kucak açtığını da vurgulayan Rektör Prof.. Dr. Gür, “Bunlar bizim gönül elçilerimiz. Türkiye o kadar güçlendi ki 3.5 milyon insanı bağrına basarken bile ekonomimiz büyüyor. Bunları misafir ettiğimiz gibi sağlıkları da bize, sizlere emanet. Ne kadar iyilik yaparsanız, Allah da onun karşılığını size kat kat fazla olarak geri verecektir. Hemşirelik kutsal meslek. Bilesiniz ki asla ve kata gelecekte sönmeyecek bir meslek. Sizin giydiğiniz beyaz önlükleriniz arılığı, duruluğu şefkati temsil ediyor. O önlüğe leke sürmeyin. Size uzatılan elleri de asla geri çevirmeyin” şeklinde konuştu.
ÜSTÜNÜZE BOMBALAR YAĞSA NE YAPARSINIZ?
Konuşmasına salonu dolduran dinleyicilere, “Evinize, yaşadığınız yere bomba düştü diyelim. Çığlıklar yükselirken, her taraf mahşer yeri. Önce kimi kurtarırsınız? Eşinizi mi, oğlunuzu, Babanızı, annenizi mi?” şeklinde empati yaparak başlayan Gazeteci Yazar Mehtap Yılmaz, daha sonra şunları söyledi: “Bu duygular içinde ölümden kaçan Aylan Bebek sayfalarımıza, medyanın, ekranların sayfalarına vurdu. Ege kıyılarına değil sadece, kamuoyunun vicdanlarına vurdu. Ümran Bebek kaldığı için, Aylan Bebek öldüğü için vicdanlara vurdu” diye konuştu. Konuşmasının devamında, Avrupa Birliği’nin özellikle altyapı ve yeraltı kaynakları için Ortadoğu’ya üşüştüğünü ve bu birliğin doymaz iştahının sonucu olarak orada binlerce çocuğun yaşamını yitirdiğinin altını çizen Yılmaz, şöyle devam etti. “İlla da o çocukların trajedisini anlamamız için kıyıya vurmasını beklememiz gerekmiyordu. İlla da Ümran Bebek gibi medya, sosyal medya fenomeni olduğu için hüzünlenmemiz gerekmiyordu. Orda göçük altında da pek çok bebek öldü. Zehirli gazlarla, nefes nefese boğularak da pek çok çocuk öldü. Hem denizlerde boğuldular, hem zehirli gazlarla can verdiler. İlla da bir çocuğun trajedisini görebilmesi için dünyanın, Aylan Bebeğin kıyılar vurması gerekti. O fotoğraf, yani Aylan’ın kumsalda uyuduğu fotoğraf, kısmen de olsa dünya kamuoyunun vicdanını uyandırdı. Ama, onun ötesinde varil bombalarıyla, misket bombalarıyla, zehirli gazlarla savaş suçu olarak kabul edilen bazı silahların kullanılması sonucu pek çok çocuk can verdi.”
GAZİANTEP’E DÜNYA BARIŞ ÖDÜLÜ VERİLMELİ
Suriyelilerin göçü sonrası Türkiye’nin çok iyi bir ensarlık örneği ortaya koyduğunu belirten Gazeteci Yazar Mehtap Yılmaz, en fazla mülteciyi ağırlayan Gaziantep’in de farklı bir yeri olduğuna işaret ederek şöyle dedi. “Gaziantep çok iyi bir şey yaptı. Gerçekten, Dünya Barış Ödülü’nü alması gereken bir il Gaziantep. Çünkü, birey birey herkes Suriyeli kardeşlerine kapılarını açtı. Sadece bireysel bazı vakalar yaşandı. O da Suriyelilerin kendi toplumsal özelliklerinden kaynaklanan sorunlardı. Bu nedenle Gaziantep Dünya Barış Ödülü’nü fazlasıyla hak etti. Dünya Barış Ödülü bence kesinlikle Gaziantep’e verilmeli. Bu süreçte bazı cemaat grupları ‘Suriyeliler geldi biz burayı terk edelim’ gibi bir karar aldılar. Onun kesinlikle Avrupa Birliği’nin istihbarat laboratuvarlarında ürettiği bir tuzak olduğunu düşünüyorum. Buradaki aileler çekip giderse, oraların demografik yapısı tamamen değişecek. Bölgenin kimyası bozulacak. Bunu da yapmamız çok yanlış bir şey. Biz gidelim düşüncesi yanlış. Onlar misafirimiz, gidinceye kadar insanı tüm yardımlarımızı yapacağız. Ama, buranın toplumsal yapısının değiştirilmesine de asla müsaade etmeyeceğiz.
EGE KIYILARI MÜLTECİ MEZARLIĞI OLDU
Konuşmasının devamında Ege Denizi’nin çocukluğunun geçtiği kıyılar olduğunu ve çok sevdiğini belirten Yılmaz, “Bu nedenle çok severdim Ege kıyılarını. Ama, artık Ege Denizi artık bir mülteci mezarlığı. Mülteciler için artık toplu mezarlık haline geldi. Medyaya öldü şeklinde sağlık raporlarıyla girdi. Bine yakın mülteci Ege’nin soğuk sularında can verdi ne yazık ki. Ege artık ılık sularında bine yakın mültecinin acılarını barındırıyor. Bu yüzden artık Ege’yi sevmiyorum. Benim için bir mülteci mezarlığı. Çocukluğumuzda midye topladığımız kıyılara her an mülteci vurma ihtimali var. Medyaya bunların sağlık sorunlarıyla ilgili olumsuz haberler yansıdı” dedi.
TÜRKİYE OLMASA NE YAPACAKLARDI?
Türkiye’de 200 bini aşkın Suriyelinin hiçbir bedel ödemeksizin sağlık hizmetinden yararlandığını, bunların bedensel yaralı olmasa da, manen yaralı olduğunu diye getiren Yılmaz, “Her evden insan Avrupa’nın bitmez canavarca istekleriyle çöktüğü Suriye’de her şeylerini, yakınlarını kaybetti. Hiçbir şeyleri, gidecek bir yerleri yoktu. Türkiye kapılarını açmasa, onların her şeylerine vahşice göz kırpan Avrupa Birliği ülkelerinin umuduna terk edilmiş olacaklardı” gerçeğinin altını çizdi. Mültecilerin ruh ve bedensel durumlarındaki olumsuzlukların medyaya genellikle üçüncü sayfa trajedisi olarak yansıdığını vurgulayan Gazeteci Yazar Yılmaz, “Sıcak dönem geçtikten sonra alt haber başlıklarıyla yer almaya başladı basında. Sadece zehirli gazla ölmesi gerekmiyor çocuğun medya sayfasında yer alması için. Bombalamalarda ölen bebekler de Aylan Bebek’ten farklı değildi. Ölümün savaşın vahşi elleriyle nasıl geleceği önemli değil. Önemli olan nasıl bir sonuçla bizi yüz yüze bırakmış olduğu. Budapeşte’de Suriyeli çarşaflı kadınlara avuç avuç bozuk para atıp, onlar kapışırken eğlenmenin vahşi Batı vicdanının sadece medya yüzü olarak bazı bebekleri ön plana çıkarıp ölen diğer göç zedelerin sanki hiç doğmamışlar gibi, sanki onların yaşam hakları yok saymaları herhangi bir medya ahlakıyla da vicdanla da ölçülemez. Ne yazık ki medyaya prim yapacak instagramda en çok paylaşım rekorları kıracak Aylan Bebeğin kıyıya vurması görüntüleri onlar için anlam ifade etti. Ülkemizde şuanda 3 milyon 550 bin civarı Suriyeli göçmen var. insan var. Bu göçmenlerin Türkiye’nin demografik yapısını değiştireceği ihtimali bazı cüce siyasetçileri ürküttü. Bunların gördükleri gerçekten bir ensar duygusuyla bağrına basın insanların şefkatine rağmen, bazıları bu mültecilere sağlık hizmeti verilmemesi gerektiğini savundu. Aslında bunu savunan insanları oturtup Suriye’de yaşananları zorla izlettirmek lazım. Taa ki kıyıya vuran Aylan Bebeği kendi çocukları olarak görecek empatiyi yapıncaya kadar. Medya mensupları da buna dahi. Buraya gelen yardım gönüllüleri de fitne, fesat yayarak mülteciler içerisinde yeni bir travma oluşturmaya çalışıyor. Ne yazık ki Suudi Arabistan gibi bazı ülkeler de Suriyelilere yardım etmekle birlikte, Suriyelilere kapılarını açmıyorlar. Maalesef, Müslüman’ın Müslüman’a kapısını kapattığı gün. Ahir zaman.”
İMPATİ YAPIN, KENDİNİZİ ONLARIN YERİNE KOYUN
Konuşmasının son bölümünde hemşire ve adaylarından kendilerini mültecilerin yerine koyarak empati yapmalarını isteyen Yılmaz, “Sizden isteğim, kendinizi mültecilerin yerine koyarak, kendiniz göç etmişçesine, sürekli empati yaparak, merhametle, güler yüzle onların yalnız olmadığını hissettirerek, sadece para yardımıyla değil, insani katkılar da sunarak, kardeşçe yaklaşarak, onlara pozitif ayrımcılar sunarak çok daha kazanılacak mülteci yüreği olduğunu düşünüyorum. İğne yaparken şefkatli olarak, tansiyonunu ölçerken gülümseyerek. Mutlaka sizin de ileride karşınıza gelebilecek bir duygusal sunumdur. Havaya elma attığınızda avucunuza karpuz düşmez. Siz nasıl davranırsanız unutmayın ki öyle dar durumda öyle karşılaşacaksınız. Of derseniz ‘Of’ diyecekler. Acıttınız mı? Birileri sizi acıtacak. Nasılsanız, hayatta öyle çıkar karşısına” dedi.
Sempozyumun sonunda Mehtap Yılmaz’a eşi GAÜN Rektörü Prof. Dr. Ali Gür ve Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Zeynep Güngörmez anısına hediye takdim edildi.